beyaz esya servisiizmir evden eve nakliyat
 

FENOMEN

Felsefe Dünyası

  • Yazı boyutunu yükselt
  • Varsayılan yazı boyutu
  • Yazı boyutunu düşür
hd film izle film izle demirdöküm demirdöküm servis bosch servis vaillant servis eca servis ariston servis
Makaleler

Her Bilimin Arkasında Bir Felsefe Vardır

E-posta Yazdır

Her Bilimin Arkasında Bir Felsefe Vardır 

Açılım Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 10, Kış 2001, s.20-25
Hazırlayanlar: Nurcan Aydoğan, Selma Güler*

Hocam, öncelikle sizi biraz tanıyalım istiyoruz. Siz hem fizikçisiniz, hem felsefeci. Ve tarihle de çok yakından ilgilendiğinizi biliyoruz. Bu ilgi nereden kaynaklanıyor?

Memnuniyetle. Buna mültidisipliner çalışma adı verilir, önce onu söyleyeyim. Mültidisipliner, yani çok disiplinli. Bu en zor çalışma türlerinden biridir. Bu her iki disiplin de veya ikiden fazla ise çoğul olarak disipliner, her birisi için de belli bir müktesebati mecburi kılar.

Benim ilk kariyerim elektrik mühendisliğidir. Elektrik mühendisliğini de yaptım, 8 sene kadar uğraştım onunla. Sonra şu anda bulunduğum fakülteye fizik bölümüne öğretim görevlisi olarak girdim. Aynı zamanda hem fizikte hem felsefede çalışmalarımı yürütmeye devam ediyorum veya gayret ediyorum. Bu ilgi bir nevi fıtri bir temayüldü. Mühendislik yaptığım yıllarda dahi felsefi mahiyette eserler okurdum. Nitekim ondan sonra felsefe mastırına girdiğim zaman lisansta felsefe okumuş olan öğrencilerle yarıştım. Sözgelimi, fabrikada çalıştığım yıllarda, teneffüs aralarında boş zamanlarımda buna benzer eserler okurdum. Notlar çıkarırdım, özetler çıkarırdım. İlk çıkardığım felsefe tarihi özeti çalıştığım fabrikadaki bobinaj atölyesinin bobinaj fişlerinin arkasına yazılmıştır. Tabii zaman ilerledikçe mühendisliği yapamayacağımı hissettim. Entellektüel olmak isteyen birisi için fabrika adeta bir hapishane gibidir. Ondan dolayı mühendislikten ayrıldım. Üniversiteye geldiğim zaman buranın bir "Platon Akademiası" olmadığını biliyordum ama bu kadarını da tahmin etmiyordum doğrusu. Onun için üniversiteye gelmekle hayli ciddi mânâda bir ınkisar-ı hayale uğradığımı da söylemekte fayda var.

Devamını oku...
 

Panteizm ve Panenteizm Tartışmaları Arasında Spinoza

E-posta Yazdır

Panteizm ve Panenteizm Tartışmaları Arasında Spinoza

Spinoza between Pantheism and Panentheism Discussions

MUSA KAZIM ARICAN

Yıldırım Beyazıt University

Abstract:

In this article examines whether Spinoza was a pantheist or not as it widely accepted. When it was considered interpreta-tions of Spinoza’s commentators and philosophy historians, he could be supposed to be pantheist in general. Nonwithstanding, when considering Spinoza’s works first hand, it is pointed out that naming his system as panentheism instead of pantheism is more feasible.

Keywords: Spinoza, God, pantheism, panentheism, transcendent, immanent.

Giriş:

Felsefe geleneğinde, felsefesi en tartışmalı olan filozofların başında Spinoza gelmektedir. Özellikle onun felsefesinin panteizmin en tipik örneği olduğu söylemi bu tartışmaların doruk noktasını oluşturmaktadır. Tabii ki panteizm tartışması Tanrı tasavvuruyla ilişkili bir husustur. Acaba Spinoza iddia edildiği gibi panteizmin en tipik savunucusu mudur? Panteizmin en sistemli savunucusu Spinoza mıdır? Biz bu yazımızda bilinenin aksine Spinoza felsefesinin panteizmle değil panenteizmle ilişkili olduğunu savunmaktayız. Spinoza’nın felsefesi niçin panteizm olarak adlandırılamaz? Doğrudan Spinoza’nın eserlerine ve yazdıklarına başvuracak olursak, Spinoza’nın Tanrı anlayışının dolayısıyla felsefesinin panteizm olarak değil, panenteizm olarak adlandırılmayı hak ettiğini görürüz. Oysa Spinoza’nın eserlerine ve yazdıklarına değil Spinoza yorumcularına ve yazdıklarına bakacak olursak, çoğunlukla Spinoza’nın Tanrı anlayışının, dolayısıyla felsefi sisteminin panteizm olduğunun bize dikte edildiğini görmekteyiz.

devamı >>>

 

A non-egological interpretation of Husserl's phenomenology

E-posta Yazdır

A non-egological interpretation of Husserl's phenomenology

[Egosuz bir Husserl fenomenolojisi yorumu]

Arzu Yeğin 

(Devamını oku... 'yu tıkladıktan sonra lütfen dosyanın yüklenmesini bekleyiniz...)

Devamını oku...
 

“Yer”leşmenin düş(üm)lenmesi: Geleneksel Anadolu yerleşmelerinde “ara”lar

E-posta Yazdır

“Yer”leşmenin düş(üm)lenmesi: Geleneksel Anadolu yerleşmelerinde “ara”lar

[A poetic thinking of dwelling: The (in-between) in vernacular Anatolian settlements]

Beyhan Bolak Hisarlıgil

(Devamını oku... 'yu tıkladıktan sonra lütfen dosyanın yüklenmesini bekleyiniz...)

Devamını oku...
 

Geleneksel Anadolu yerleşmelerinde "ara"ların hermeneutik-fenomenolojisi

E-posta Yazdır

Geleneksel Anadolu yerleşmelerinde "ara"ların hermeneutik-fenomenolojisi

Beyhan BOLAK HİSARLIGİL, Belkıs ULUOĞLU

Özet 

Bu makale geleneksel Anadolu yerleşmelerinde mekânsal sürekliliği sağlayan “ara”ları mekân-zamansal bir eylemlilik durumu olarak hermeneutik - fenomenolojik bir anlayışla ele almaktadır. Günümüzün çerçeveleyen, hesaplayan ve temsil eden bilişsel dünyasında insan ve yer birlikteliği mekânsal üretim süreci ile kodlanıp parçalanarak mekân-zamansal sürekliliği sağlayan eklem(lenme)lerin zayıflamasına neden olmuş, iç/dış arasında, bir mekân ve diğeri arasındaki aralar da kaybolmuştur. Bu durumda, olanaklar açan yerler olan araların, iç/dış, aşağı/yukarı, şimdi/sonra gibi konumlanmaları bir karşıtlık olarak dayatmayan, ancak gündelik yaşamdaki bir iç içe birliktelik olarak açarak, insan ve yer ilişkilerindeki kavramsal ve biçimsel kodlara karşı direnç gösteren bir yol açabileceği düşünülmektedir. Geleneksel dönem yerleşimlerinde mekân-zamansal sürekliliğin kurulmasında oluşturucu olan niteliklerini günümüzde yitiren aralar, gündelik yaşamı yer ile örtüştürebilen bu yerleşmelerde avlular, sokaklar ve eşiklerde iç içe birliktelikleri açığa çıkarmaktadır. Araların varlığı Alman düşünür Martin Heidegger’in hesaplayıcı düşünme biçimlerinin karşısında hakiki düşünme olarak gördüğü şiirsel düşünmenin gündelik yaşamdaki bir uzantısı olan Anadolu türküleri ışığında araştırılmıştır. Şiirsel düşünmede bir ölçüt alma yolu olan türkülerle mekân-zamansallığın fenomenolojisi, çoğu Anadolu türküsünde geçen “evlerinin önü” motifi üzerinden geleneksel Anadolu yerleşmelerinden Germir, Darsiyak, Reşadiye, Nize ve Talas yerleşimlerinde yapılmıştır. “Evlerinin önü” motifindeki mekan-zamansal konumlamaları açığa çıkaran ve çok yönlülük anlatan bu “önündelik”, gündelik yaşamdaki karşılaşmalarla bütün yerleşme boyunca “evde-olma” duygusunu veren araları oluşturmaktadır. 

Anahtar Kelimeler: Yerleşme, hermeneutik-fenomenoloji, geleneksel Anadolu yerleşmeleri, türkü.

Tam Metin: PDF

İTÜDERGİSİ/a, Cilt 7, Sayı 2 (2008) 

 

Sabah Yıldızı: Romantizmden Gerçeküstücülüğe Yeni Mit – Michael Löwy

E-posta Yazdır


Michael Lowy

Dünyayı yeniden büyülemeye dair romantik stratejiler arasında mite başvurunun özel bir yeri vardır. Çeşitli geleneklerin sihirli kavşağında, mit, tükenmez bir semboller ve alegoriler, fanteziler ve iblisler, tanrılar ve yılanlar haznesi sunar. Bu tehlikeli defineden beslenmenin çeşitli biçimleri vardır: eski mitlere şiirsel veya edebi atıflarda bulunmak, mitolojiyi “bilimsel” açıdan incelemek, ve yeni bir mit yaratmaya girişmek. Bu üç durumda da, mitin dinî özünden bir şeyler yitirmesi, onu, dünyayı yeniden büyülemenin dünyevi bir aracı, ya da daha doğrusu kutsal olana kavuşmanın dinî olmayan bir yolu haline getirir.

Mitlerin Alman faşizmi tarafından tehlikeli bir biçimde yolundan saptırılması, ulusal ve ırksal simgelere dönüştürülerek manipüle edilmesi, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından mitolojinin gözden düşmesine büyük oranda katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte, Ernst Bloch* gibi kimi antifaşist Alman entelektüelleri, miti –“geleceğin ütopik ışığıyla” aydınlatıldığı taktirde– Nazilerin kirli ellerinden kurtarmanın mümkünâtına inanıyorlardı (Frank, 1982).

Önceleri, ilk romantizm döneminde, bu ütopik ışık varlığını yoğun biçimde hissettiriyordu; 19. yüzyılın şafağında Friedrich Schlegel tarafından yaratılan “yeni mit”i, içinden aydınlatan gizli bir lamba gibiydi. Karşılaştırıldığında, bu yüce kaynak ile Üçüncü Reich’ın peydahladığı o karanlık mitolojik taklitler arasındaki karşıtlık göz çarpar. 

Devamını oku...
 

'Osmanlı Felsefî Çalışmaları' ve 'Voltaire' Üzerine Notlar (1)

E-posta Yazdır


Hilmi Yavuz'Tanzimat'tan Cumhuriyet'e devreden felsefe mirasımızı, sürece doğrudan müdahil kurucu aktörlerin arayışlarına tanıklık eden felsefî metinlerle gündeme getirmeyi amaçl[ayan]' Osmanlı Felsefe Çalışmaları Dizisi'nden yeni kitaplar yayımlandı. Çizgi Kitabevi, 'Osmanlı Felsefe Çalışmaları' dizisini şöyle tanıtıyor: '[Bu dizi] ülkemizde giderek daha güçlü bir biçimde köklerini arayan felsefenin tarihsel kaynaklarına yönelik ilgi ve arayışlara önemli bir katkı sağlıyor.' 

Bunun gerçekten canalıcı bir tespit olduğunu düşünüyorum. Osmanlı'da felsefî düşüncenin olmadığı konusundaki yerli oryantalist tavırlar dolayısıyla, Türk entelijansiyası neredeyse Osmanlı'da düşünme pratiği diye bir şeyden söz edilemeyeceğine karar vermişti: 'Osmanlı'da düşünce hayatı yoktur!' Tıpkı Divan şiiri gibi, Osmanlı entelektüel mirasını değersizleştiren ya da göz ardı eden bu ideolojik dayatmanın karşısına, Çizgi Kitabevi'nin bu dizisi, Tanzimat sonrası Osmanlı'nın felsefî müktesebatıyla çıkıyor. Bugüne kadar yayımlanan kitaplar, bu müktesebat konusunda yeterince açıklayıcıdır: Ahmed Midhat Efendi'nin 'İktisad Metinleri', Descartes'tan 'Usul Hakkında Nutuk' [Çeviren: İbrahim Edhem Mesud], Rıza Tevfik'in 'Bergson Hakkında'sı, Ziya Gökalp'in 'Felsefe Dersleri', Mehmed Emin Erişirgil'in 'Descartes ve Kartezyenler'i, Fatma Aliye Hanım'ın 'Terâcim-i Ahvâl-i Felasife'si, Abdullah Cevdet'in 'Fünûn ve Felsefe ve Felsefe Sânihâları', Zekeriya Kadri'nin 'Wilhelm Leibniz'i, Rıza Tevfik'in 'Darülfünûn Felsefe Ders Notları' [Geçerken belirteyim: Büyük yazar, düşünür, müzisyen ve sinemacı sayın Zülfü Livaneli, Rıza Tevfik'in 'sakallarından dolayı filozof sayıldığını' iddia etmişti!], Fatma Aliye Hanım'ın 'Tedkik-i Ecsâm'ı, Halil Nimetullah'ın [Öztürk] 'Dârülfünûn'da Felsefe Dersleri', İbn Miskeveyh, Ali Suavi ve Manastırlı Mehmed Rifat'ın metinlerinden oluşan 'Kebetos Pinaks: İnsan Yaşamının Tablosu', Hoca Tahsin'in 'Târih-i Tekvîn yahud Hilkat'i ve Beşir Fuad'ın 'Voltaire'i...

Devamını oku...
 

Isaiah Berlin’i okuyan Abdullah Öcalan...

E-posta Yazdır

ÖZGÜRLÜĞÜN ÇARPINTISI 
Rasim Ozan Kütahyalı

Isaiah BerlinDaha evvel birkaç yazıda büyük filozof ve fikirler tarihçisi Isaiah Berlin’den bahsetmiştim... Bu sene Berlin’in 100. doğum yılı. Britanya başta olmak üzere birçok ülkede Berlin çeşitli etkinliklerle ve eserlerle anılıyor...

20. yüzyılın entelektüel tarihinde benimsedikleri fikirlerden bağımsız olarak niteliği ve derinliği tartışılmayan, en karşıt görüşte olanların bile derinliği üzerinde ittifak ettiği bazı düşünürler vardır. Bazılarının ise –ki çağdaş Fransız düşünürlerinin çoğunluğu böyledir- niteliği ve derinliği tartışmalıdır... İşte Isaiah Berlin derinliği ve niteliği tartışılmayan mütefekkirlerden biri. Liberal-demokrat bir siyaset filozofu ama öncü olduğu, fikirler tarihi alanındaki çalışmalarında çoğunlukla kendi dünya görüşüne zıt birçok filozof üzerine çalışmış ve o isimlerin dehasından da istifade etmiş, karşıt olduğu isimlere her zaman hakkını vermiş biri. O, düşünürlerin, yandaşlarının gözden kaçırdığı bir sürü önemli yanını açığa çıkarmış bir isim aynı zamanda... Against the Current adlı başyapıtı tam da böyle makalelerinden oluşan bir kitap...
Devamını oku...
 
  • «
  •  Başlangıç 
  •  Önceki 
  •  1 
  •  2 
  •  Sonraki 
  •  Son 
  • »


Sayfa 1 - 2

İSLAM FELSEFESİ

DİĞER DÜŞÜNCE SİSTEMLERİ